Deli Ayşe


Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, şirin bir Anadolu köyünde Deli Ayşe adında aslında akıllı mı akıllı ama gören, bilenlere yaptığı davranışları farklı geldiği için adının önündeki “deli” lakabıyla anılan sevimli mi sevimli bir kız çocuğu yaşarmış.

Deli Ayşe’nin, maddi durumları pek iyi olmayan ailesi, evlerinin çevresindeki çalı ve süpürge otlarını toplayarak süpürge yapıp satarlarmış. Deli Ayşe ve arkadaşları da, okuldan çıktıktan sonra ailelerine yardım etmek için etraftan bulabildikleri çalı ve süpürge otlarını toplarlar ve süpürge yapmaları için ailelerine verirlermiş.

Günlerden bir gün, okuldan çıktıktan sonra Deli Ayşe ve arkadaşları annelerinden süpürge otu toplamak için izin istemişler.

-Anneciğim, arkadaşlarımla birlikte etrafta süpürge otu toplamaya gidebilir miyim?

-Kızım ama fazla uzaklaşmayın hem de geç kalmayıp eve erken dönün tamam mı?

Deli Ayşe ve 15-20 arkadaşı annelerinden bu şekilde izin aldıktan sonra birlikte şarkılar türküler söyleyerek süpürge otu toplamaya başlamışlar.

-Lay, lay, lay. Ne güzel şey arkadaşlarla bir arada olmak, oyunlar oynamak. Lay, lay, lay.

Bu şekilde hem eğlenip hem de iş yaparak zamanın nasıl geçtiğini unuttukları gibi üstüne bir de evlerinden çok uzaklaşmış olmasınlar mı?.. Bu durumu ancak gün kararmaya başladığında fark etmişler ama zaten hem evlerinden uzaklaşmış hem de geç kalmış olmuşlar…

-Haydi, hemen evlerimize dönelim…

Deli Ayşe böyle der demez herkes koşarak geldikleri yoldan geriye koşmaya başlamışlar. Başlamışlar, başlamışlar ama bu arada hava tamamen kararmış ve nereye gideceklerini bilemez olmuşlar. Bir yandan ailelerinden işitecekleri azarları düşünürken, bir yandan da bulundukları yerden evlerine nasıl döneceklerini düşünmeye başlamışlar.
O gece evlerine ulaşmanın imkânsız olduğunu anlayan Deli Ayşe bir şeyler yapmak gerektiğini düşünerek:

-Şuradaki yüksek ağaca çıkalım hemen ve yakınlarda bu gece kalabileceğimiz bir ev var mı bakalım demiş.

Bu fikri ikiletmeyen Deli Ayşe’nin arkadaşlarından bazıları hızla ağaca tırmanarak etrafta yardım isteyebilecekleri insanların yaşadığı bir ev aramaya başlamışlar. Aramışlar, aramışlar ama etrafta en ufak bir yaşam izi yokmuş. Birden içlerinden birisi:

-Hey, orada bir ışık görüyorum diyerek uzaktaki bir yeri işaret etmeye başlamış heyecanla.

Deli Ayşe başta olmak üzere hemen herkes hızla ağaca tırmanıp arkadaşlarının işaret ettiği yere bakmışlar ve evet, çok uzakta bir yerde bir eve ait olduğunu tahmin ettikleri bir ışık görmüşler. Deli Ayşe hemen,

-Haydi, oraya gidip bu gece evlerinde kalmak için izin isteyelim demiş.

Deli Ayşe ve arkadaşları yönlerini kaybetmemeye çalışarak hızlı hızlı yürüyerek ışığı gördükleri yöne yürümeye başlamışlar.

Yürümüşler, yürümüşler, dere tepe düz gitmişler ve sonunda uzaktan gördükleri ışığın geldiği evin yakınına gelmişler.

Ama o da ne? Bu evin kocamaaan bir kapısı, çok yüksek duvarları, kocamaaan pencereleri varmış. Bu evin ölçüleri kendi evlerinin ölçülerine hiç benzemiyormuş.

-Kapıyı çalmadan önce şu pencereden içeriye bakalım da bu büyük evde nasıl insanlar yaşıyormuş öğrenelim demiş Deli Ayşe.

Dikkatli olmak gerektiğini kabul eden arkadaşları hemen pencerenin dibinde birbirlerinin omuzlarına basarak pencerenin dibine kadar yükselmişler. Arkadaşlarının üstüne en son tırmanan Deli Ayşe de pencereden içeriyi görebilecek bir yüksekliğe ulaşmış ve kendisini iyice gizleyerek kenardan içeriye bakmış. Bakmış bakmış ve bir de ne görsün? Kocamaaan bir Dev, ağzında bir sakız çiğneyerek kocamaaan ocaktaki kocamaaan bir kazanda çorba yapıyormuş. Bir yandan çorbayı karıştırıyor, bir yandan da cakkıdı, cakkıdı ağzındaki sakızı çiğniyormuş.

Bu durumu gözleri şaşkınlık ve korkuyla açılmış bir halde gizlendiği yerden izleyen Deli Ayşe, olduğu yere korkuyla daha bir sinmiş.

Birden Dev ağzındaki sakızı karıştırdığı çorba kazanının içine düşürmüş. Ve çılgın gibi bağırmaya başlamış.

-Gırrr, ne bu şimdi, ne yapacağım ben sakızım olmadan?

Bunu gören Deli Ayşe’nin aklına bir fikir gelmiş. Aşağıya inerek arkadaşlarını toplamış ve gördüklerini anlatmış. Herkes korkudan tir tir titreyerek birbirine sarılmış. O akşam dışarıda soğuktan donmamak ve biraz dinlenmek için bir yerlerde kalmaları gerektiğini arkadaşlarına tekrar hatırlatan Deli Ayşe arkadaşlarına, Dev’in sakızını çorbanın içinden çıkarmaları karşılığında evde kalmalarını isteyebileceklerini söylemiş.

-Bunu nasıl yapmayı düşünüyorsun diyenlere de, aynen pencerenin altında yaptıkları gibi, çorba kazanının dibinde de birbirlerinin omuzlarına basarak kazana ulaşabileceklerini ve kepçeyi kullanarak da sakızı çorbanın içinden çıkarabileceklerini anlatmış.

Çok korktukları halde, başka çareleri olmadığını anlayan ve Deli Ayşe’nin planını mantıklı bulan arkadaşları evin kapısını çalmaya karar vermişler.

Yine pencerenin altında olduğu gibi, birbirlerinin omzuna basarak ve en üste de Deli Ayşe’yi çıkararak evin kapı tokmağına ulaşmışlar.

-Tok, tok, tok.

Gecenin bir vakti kapısının çalmasına çok şaşırsa da Dev kapıyı açmış. Açmış, açmış ama karşısında kimseyi görememiş.

-Heey, buraya bak, biz buradayız.

Dev sağına bakmış, soluna bakmış, en sonunda aşağıya bakınca Deli Ayşe ve arkadaşlarını görmüş.

-Ne var, ne istiyorsunuz diye gürleyen Dev’in karşısında çok korkan ama bunu belli etmeyerek sakin görünmeye çalışan Deli Ayşe,

-Şey, biz annelerimizin sözünü dinlemeyerek oyuna daldık ve evlerimizden çok uzağa geldik. Bu gece kalacak bir yer arıyoruz. Acaba biz sizin sakızınızı çorbadan çıkartırsak, bu gece evinizde kalmamıza izin verir misiniz diyerek kendilerini tanıtmış.

Dev de:

-Ben bunlara izin vereyim. Hele bir sakızımı çıkarsınlar sonra bunları kandırır, hepsini yakalar yerim diye düşünmüş.

-İyi öyle olsun, haydi içeriye girin de sakızımı çorbadan çıkarıp bana verin demiş.

Deli Ayşe ve arkadaşları biraz korkarak ama geceyi geçirecekleri bir yer bulmanın sevinciyle daha çok coşkuyla Dev’in evine girmişler ve çorba kazanının dibinde her zaman yaptıkları gibi, birbirlerinin omuzlarında yükselip, Deli Ayşe’yi de en üste çıkarmışlar. Deli Ayşe kocaman kepçeyi eline almış ve kazanda sakızı aramaya başlamış. Aramış, aramış, en sonunda sakızı bularak kepçeyle çıkarıp Dev’e vermiş.

Dev sakızına kavuşmaktan çok mutlu olmuş fakat bu arada sürekli Deli Ayşe ve arkadaşlarını nasıl yapıp edip yemenin planlarını da yaparmış.

-İyi, sağ olun çocuklar. Bu gece burada kalabilirsiniz, size kalacağınız yeri göstereyim demiş.

Evin yanındaki ahıra geçip zaman zaman hayvanlarını cezalandırmak için kullandığı büyük bir kafesi alarak eve dönmüş ve birden Deli Ayşe’nin arkadaşlarını yakalayıp içine atmaya başlamış. Bunu gören Deli Ayşe ve arkadaşları Dev’in elinden kurtulmak için, çığlıklar atıp ağlayarak çil yavrusu gibi kaçışmaya başlamışlar. Ama sonunda Dev hepsini teker teker yakalamayı başarmış. Dev’in elinden kurtulmayı başaran sadece çok iyi saklanmış olan Deli Ayşe olmuş.

Dev, kendisi gibi çok büyük olan kafesi, içinde Deli Ayşe’nin arkadaşları olduğu halde, kalın bir iple ahırının tavanına asmış ve onları da içine atacağı lezzetli bir yemeği yapmak üzere eve dönmüş.

Bu arada Deli Ayşe evde saklandığı yerden çıkıp ahırda arkadaşlarını görebileceği bir yere girip saklanmış. Dev eve döner dönmez fazla zamanlarının olmadığını tahmin ederek hemen ahırdaki birinci kata çıkan Deli Ayşe, oradan bulduğu bir iple arkadaşlarının kapatıldığı kafese atlamayı başarmış.

Deli Ayşe, kafesin kapısını açmış ve tüm arkadaşlarını teker teker kendisinin geldiği yoldan göndererek kurtarmış. Deli Ayşe’nin kaçıp kurtulabileceği halde, kendilerini kurtarmak için hayatını tehlikeye attığını gören arkadaşları, sevinçle:

-Yaşa Deli Ayşe, dünyanın en iyi arkadaşısın… sözleriyle Deli Ayşe’ye sarılmışlar.

Deli Ayşe arkadaşlarına hemen kaçabileceklerini, ama Dev’in mutlaka kendilerini bulmak ve tekrar yakalamak için peşlerine düşeceğini söylemiş. Bu durumda biraz zaman kazanmak ve kendilerinin kafeste olduğunu sanması için ne yapmaları gerektiğini düşünmüşler ve ahırdaki hayvanlardan en küçüğü olan danayı kafese koymuşlar. Hep beraber halata asılarak tekrar kafesi tavana doğru yükseltmişler ve hep beraber evlerinin olduğu yöne doğru koşarak kaçmaya başlamışlar.

Bu arada Dev, ocakta hazırlamakta olduğu yemeğe çocukları atmasının zamanı geldiğini düşünerek ahıra dönmüş ve eline geçirdiği büyük bir sopayla kafese hızla vurmuş. Tabii içerden acıklı bir,

-Mööööö… sesinden başka bir ses gelmemiş.

Dev bu işe şaşırmakla birlikte, vurduğu sopanın etkisiyle kafesin içinde olduğunu tahmin ettiği çocukların bu acıklı sesi çıkardıklarını sanmış ve

-Sizi danalar gibi böğürttüm müüüü?  diyerek kafese yeniden çok sert bir sopa daha vurmuş. Kafesten yine,

-Mööööööööö… diye öncekinden daha acıklı ve uzun bir ses gelmiş.


Yaptığı zalimliğin işe yaradığını düşünen Dev kafese öncekilerden daha şiddetli bir sopa sallamış ve,

-Sizi danalar gibi böğürttüm müüüü? demiş.

Bu şekilde Dev’in kafese vurması ve içeriden canı yanan dananın bağırması ile geçen bir süreden sonra kafesten artık Dev’in vurmalarına karşılık herhangi bir ses gelmez olmuş.

Dev, artık kafestekilerin yemeğe konulmaya hazır olduklarını düşünerek keyifle kafesi bir açmış ki ne görsün? Kafeste kendi danası öylece yatıyor. Durumu anlayan Dev,

-Eyvah ben ne yaptım? diyerek bağırmaya başlamış. Hemen arkasından,

-Dur bakalım, bunu yapsa yapsa Deli Ayşe yapar. Ben de senden danamın intikamını almaz mıyım, sen görürsün şimdi diyerek Deli Ayşe ve arkadaşlarını yakalamak için, kaçtıkları yöne doğru hızla koşmaya başlamış.

Deli Ayşe ve arkadaşları canlarını dişlerine takmış tüm güçlerini kullanarak koşmaktaymışlar. Ama Dev onlardan kat kat büyük ve güçlü olduğundan, onlar on adım attıklarında Dev’in sadece bir adımı kadar mesafeyi koşmuş oluyorlarmış. Böylece ahırda dana ile ne kadar oyalanırsa oyalansın, Dev onlara yaklaşmaktaymış.

Dev’in peşlerinde olduğunu arkalarından yaklaşmakta olan büyük gürültüden anlayan Deli Ayşe arkadaşlarına bir yandan koşarken bir yandan durmamaları için cesaret vermekteymiş:

-Haydi arkadaşlar, az kaldı sabah olmak üzere ve evlerimize şu önümüzdeki nehri geçtiğimizde ulaşacağız, dayanın.

Bu şekilde aralarındaki mesafe kapansa da nehre kadar Dev kendilerini yakalamadan ulaşmayı başarmışlar. Nehrin kenarında hep beraber elele tutuşarak saymışlar,

-Bir, ikiii, üüüüüç.

Ve hep beraber birbirlerinden aldıkları güçle karşıya atlamayı başarmışlar.

Tam bu sırada arkalarına dönüp baktıklarında, az önce kendilerinin bulunduğu nehrin diğer tarafına Dev’in ulaştığını, gözlerinden öfkeden neredeyse alevler çıkmakta olduğunu görmüşler.

Dev, onların nehrin karşısına geçmiş olduklarını görünce nehir onun için bile çok geniş ve akıntısı çok güçlü olduğu halde öfkesinin de etkisiyle,

-Onlar geçebildiğine göre burası bana vız gelir demiş.


Ve o kendisinden kat kat büyük ve kat kat güçlü nehri hiç önemsemeden karşıya atlamış. Ama bu küçümsemesinin cezasını karşı tarafa Deli Ayşe ve arkadaşlarının yapabildiğini yapamayarak ve ulaşamayarak,

-İmdat, imdat diye nehrin aktığı yöne doğru bağırıp gözden kaybolarak ödemiş.

Deli Ayşe ve arkadaşları nehrin geçtikleri tarafta, evlerine gelmeyince onları geceden beri aramakta olan anne ve babaları ile karşılaşmışlar. Sevinçle birbirlerine sarılmışlar, Deli Ayşe ve arkadaşları bir daha asla anne ve babalarının sözünden dışarı çıkmayacaklarına yeminler etmişler, hatalı olduklarını söyleyerek özür dilemişler. Anne ve babaları da onlara tekrar sağ salim kavuşmalarının daha önemli olduğunu ve onları affettiklerini söylemişler. Sonuçta bu korku dolu geceyi arkalarında bırakarak, hep beraber neşe içinde evlerinin yolunu tutmuşlar.