1 Ocak 2014 Çarşamba

Lale'nin Maceraları

Bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinde kalbur saman içinde küçük bir kasabada Lale adında küçük bir kız çocuğu yaşarmış. Lale hayvanları çok severmiş ama çok sorumsuzmuş. Bir gün Lale akvaryum balığı istemiş ama annesi huyunu bildiği için balık almak istememiş. Lale o kadar çok tutturmuş ki annesi dayanamamış hayvan dükkânından turuncu güzel bir balık almış.


Lale çok sevinmiş. Havalara uçmuş. Annesinin elinden poşeti alıp balığı akvaryuma koymuş, yemeğini vermiş, suyunu değiştirmiş bu bir süre devam etmiş. Sonra Lale’nin canı sıkılmaya başlamış. Balığının yanına uğramamaya başlamış. Onun bakımını ihmal ediyormuş. Bazen yemini unutuyormuş, bazen de suyunu değiştirmeyi.


Bir zaman sonra bir de bakmış ki balık yok… Koşarak annesinin yanına gitmiş. Lale kızgın bir şekilde:- Anne balığım nerde? Balığıma ne yaptın? Annesi:-çöpe attım. Lale:-Ama anne balık oyuncak değil onu çöpe atamazsın. Annesi:-Ne yapalım ölüsüne mi bakalım? Lale şaşkın bir şekilde :-Ne? Ne zaman? Niçin? Neden öldü? Annesi:- Aboo! Senin haberin yok mu? Balığın 3 hafta önce öldü. Lale odasına giderek kapıyı kapatmış. Sabahtan akşama kadar ağlamış.



Sonra bir gün Lale balığının öldüğünü unutup annesinden kaplumbağa istemiş. Annesi hayvan dükkânından hemen kaplumbağa alıp gelmiş.




Lale o kadar çok sevinmiş ki sevincinden ne yapacağını şaşırmış. Lale kaplumbağasını alıp akvaryuma koymuş. Onun suyunu değiştirip, yemeğini vermiş, kaplumbağasını eline almış, onu sevmiş. Bir zaman sonra canı sıkılmış. Kaplumbağasıyla ilgilenmemeye başlamış.




Bir gün, Lale ilgisizliği yüzünden aç ve susuz kalan kaplumbağasını ölü görünce şok geçirmiş. Annesine belli etmemek için dolaba saklamış. Aradan günler geçmiş. Annesi merdivenden yukarı çıkmış. Lalenin odasına gitmiş. Lalenin odasından çok kötü kokular almış. Aramış taramış ve en sonunda kokunun nerden geldiğini bulmuş. Dolabı açmış ve bir de ne görsün ölü bir kaplumbağa dolabın dibinde yatıyor.



Hemen Lale‘nin yanına salona gitmiş. Lale’ye öyle bir bağırmış ki Lale ne yapacağını bilememiş. Utancından konuşamamış. Sonra salonda düşünmüş. Acaba ne hata yaptım? Niye ölüyor? Diye düşünmüş taşınmış ve en sonunda hatasını bulmuş. Annesinin yanına gitmeden önce kendine söz vermiş. Hayvanına ölene kadar bakacağına söz vermiş. Annesinin yanına gitmiş. Annesinden bir kedi istemiş.




Annesi:- Hayır, kesinlikle ve kesinlikle olmaz! Lale :-Ama anne… Annesi:-Bu konu burada kapanmıştır. Lale:-Anne nolur? Annesi:-Olmaz dedim. Çünkü ne zaman bir hayvan alsam ona bakmıyorsun. Sıkılıp bir kenara atıyorsun. Lale:-Tamam anne bu sefer kesin bakacağım, alırsın di mi? Annesi:- Hayır kesin ve kesinlikle olmaz! Lale:-Ama anne ya! Annesi:-Hayır almayacağım hayvan falan yok bu evde bu konu kapanmıştır, küçük hanımefendi! Lale odasına gitmiş ve saatlerce ağlamış. Annesini babasını odasına bile sokmamış. Annesi sinirden mutfağa gidip kapıyı kapatmış. Babası ne olduğunu anlamadan salona gidip gazete okumuş. Akşam yemeği vakti geldiğinde Lale ve annesi yemekte birbiriyle konuşmamış. Ertesi gün okuldan eve gelmiş, annesiyle gene konuşmamış. Aradan bir kaç gün geçmiş. Bir gün salonda babası televizyon seyrederken demiş ki:-Aaaaa! Bu ne be! Allah aşkına nedir bu küslüğün sebebi bir söyleyin bana eskiden sohbet ederdik. Şimdi niye susuyorsunuz? Lale:-Annem bana kedi almıyor. Anne:-Ben ona balık, kaplumbağa, kuş aldığım zaman onlara bakmıyor, 2 gün sonra hayvanlar ölüyor. Lale:- Hiç de öyle bir şey yapmıyorum kaplumbağama bakıyordum. Annesi:-Hadi canım ne bakması, aldığım kaplumbağanın öldüğünden bile haberin yok. Babası daha fazla dayanamamış. Evden çıkıp gitmiş. Annesi ve Lale kavgalarını bırakıp hemen babasını aramaya başlamışlar. 




Her yeri didik, didik aramışlar ama bulamamışlar sonra eve geri dönmüşler. Kapıyı bir açmışlar ki babası çay keyfi yapıyor.  


Annesi:- Sen ne yapıyorsun burada! Babası:-Napalım hayatım oturup çay keyfi yapıyorum. Annesi: -Senin haberin var mı?  Saatlerce sokakta seni aradım ama bulamadım nerden çıktın sen bakayım! Baba:- Şöyle bir dolaşıp geldim. Anne:- Neden çıktın dışarıya? Baba: - Sizin kavganızdan kaçtım. Anne ve Lale:-Bize dırdırcı mı diyorsun? Baba:- Yok artık gene mi kavga aman hemen eşyalarımı toplayıp yukarı çıkıyorum daha fazla dayanamayacağım. Lalenin babası eşyalarını toplayıp odasına gitmiş. Lale derslerini, annesi akşam hazırlığı yapıyormuş. Akşam olmuş. Anne:-Yemek hazır! Lale ve babası aşağı inmiş. Yemeklerini yemişler ortalık sakinmiş. Lale demiş ki:-Anne ben kedi istiyorum. Baba:-Lale kızım sana kaç kez söyleyeceğim bu evde hayvan yasak! Lale:- Ama baba ya… Baba:-Bu konu kapansın ve daha fazla kavga olmasın. Lale yemeğini yemiş. Televizyonu açmış ve dizi seyrediyormuş. Babası da sofradan kalmış. Lale kumandayı kapmış ve kendi programını açmış. Onun arkasından hemen annesi kumandayı almış. Annesi kendi aşk filmini açmış. Bu bir süre devam etmiş. Sonra saat geç olmuş. Herkes dişini fırçalayıp yatağa yatmış. Sabah uyandığında fırtına kar sesi duymuş. Annesinin yanına gitmiş ve :- Anne bak kar yağıyor demiş. Annesi bunun üzerine:-Hadi o zaman yap kahvaltını okulda oyun oynarsın demiş. Lale sevinçten hızlı bir şekilde kahvaltısını yapıp arkadaşlarıyla okulda kartopu oynamış. Okul çıkışında merdivenden inip okulun kapısına ulaşmıştı ki bir kedi sesi duymuş. Aramış taramış okulun içinde bulamamış. Daha sonra ağacın arkasında yaralı bir pati görmüş.




Ağacın yanına gitmiş, kediyi alıp montunun içine sokmuş ve okulun bahçesinden çıkmış.




Annesine görünmeden odasına girip kedinin yaralarını temizlemiş, yemeğini suyu koymuş, oyunlar oynamış. Kediciği sarıp dolaba yatırmış. Annesinden gizli kediciğe haftalarca bakmış. Bir gün annesi garip sesler duymuş. İlk başta anlayamamış sonra bir şeylerden şüphelenmiş ve demiş ki:-Lale ne oluyor orada kedi falan mı var? Lale:-Yok kedi falan ben bilgisayarda video seyrediyorum. Annesi :-Hı tamam anladım. Sen devam et izlemeye. Ertesi gün annesi sesler duymuş. Bir şeylerden şüphelenmiş. Lale okula gitmiş. Annesi meraktan Lalenin odasına gitmiş ve her yeri didikleyerek aramış. Daha sonra dolaptan sesler duymuş hemen dolabın yanına gitmiş. Dolabı bir açmış. Bir de ne görsün sarı mı sarı beyaz mı beyaz güzel bir kedi görmüş. Annesi çaktırmadan kediyi doyurmuş, içirmiş, oyun oynamış.



Dolaba geri koymuş, sonra Lale ve arkadaşları eve gelmiş.


Annesi:- Lale! Lale:-Efendim anne… Annesi:-Balın ne işi var bu evde! Lale:-Ne balı ben bal yemem ki… Annesi:- o balı demiyorum. Sokaktaki balı diyorum. Lale:-Anne ben sokak balı bile yemem. Annesi:-Hayır o balı da demiyorum. Annesi:- Şu kediyi soruyorum. Lale:- Anne iyice saçmaladın sen. Ne kedisi ne balı dediğinden bir şey anlamıyorum! Annesi yukarıya çıkmış kediyi alıp gelmiş. Annesi:- Ahanda işte bu Balı soruyorum. Lale:-Anne o kediyi nerden buldun? Annesi:- Dolabın içinden çıktı. Hazal:- Ay çok şeker nerden buldun? Lale:- Şeyden canım okulun bahçesinden buldum oh be! Annesi:-Bu hayvan ne zamandır burada? Lale:- Uzun zamandır benimle. Annesi:-Hım o zaman sen bir hayvanın sorumluluğunu tek başına alabiliyorsun. Şimdi balını doya doya sevebilirsin kızım. Lale:- Yaşasın!   Hadi gelin arkadaşlar balı alıp kucağımızda sevelim! Lale ve arkadaşları odaya gitmiş ve Balı sevmişler.


Daha sonra sohbet edip ders çalışmışlar. Arkadaşlarının işi bitince demişler ki:-Lale ne oluyor? Lale:-Önce balık aldım iki gün sonra öldü. Sonra kaplumbağa aldım o da üç gün sonra öldü. Hatta annem görmesin diye kaplumbağayı dolaba sakladım. Hazal:-Eh yani Lale sen ne yapıyorsun?   Hayvanlar oyuncak değil bir hayvan aldığın zaman sonsuzu kadar bakacaksın. Lale:-Bilemedim ama bu kediyi sevdim ve o kedi ölene kadar bakacağım. Şebnem:-Söz mü? Lale:- Söz. Hazal:- Hadi o zaman bu kadar konuşma yeter, haydi Şebnem eve gidelim de yemek yiyelim. Lale arkadaşlarını uğurladıktan sonra iki saat sonra babası gelmiş. Yemeğe oturmuşlar. Baba:- Lale kızım bir yerden tık tık ses geliyor fark ettin mi? Lale:- Yo… Bir ses duymuyorum. Baba :-peki demiş ve yemek yemeğe devam etmiş. Sonra ‘tık tık tık ‘ diye ses gelmiş.




Baba önceleri sese aldırmamış. Sonra dayanmamış demiş ki :- Lale yine ses duydum. Lale:-Kuştur o. Baba:-Ama kuş cikcik der. Tık tık ses çıkarmaz.  Lale :-Baba bu konuyu kapatalım ve tatlımızı yiyelim. Baba :-Peki. Sonra tatlıyı da yiyip koltuğa geçmişler. Televizyon seyretmişler. Baba:-Hadi size iyi geceler. Lale ve annesi:- İyi geceler.  Sonra babası yatağı açmış ve çığlık çığlığa bağırmış.  


  

Lale ve annesi koşa koşa odaya gitmiş. Baba bir bağırmış bir bağırmış. Anne şaşkınlık içinde demiş ki:- Hayatım sana söylerdim ama iş yapmaktan vaktim olmadı. Baba:-peki peki, ya sen Lale ya sana ne demeli? Lale :-Şey… ben korktum da o yüzden söyleyemedim.  Baba:-Ben bu eve hayvan alınmayacak demedi mi? Lale:- Dedin ama… Baba:- Niye bu hayvanı aldın? Aldığın yere geri götür! Ve bir daha da görmeyeceğim!  Anne:- Yapamayız hayatım. Baba:- Niye?  Lale:-Çünkü ben onu bir kar gününde okulun bahçesinde yavru iken gördüm. Baba:-Hım… Bu kediye bakacağına söz veriyor musun?  Lale:-Söz veriyorum. Baba biliyor musun arkadaşlarıma bile söz verdim. Baba:-O zaman madem bu kediyi sevdin kalabilir. Lale:-Yaşasın! Söz baba bundan sonra kesin ve kesin kediye bakmaya ihmal etmeyeceğim. Lale o günden sonra kediye çok iyi bakıp onu hep sevmiş.

10 Ocak 2011 Pazartesi

Deli Ayşe

 
Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, şirin bir Anadolu köyünde Deli Ayşe adında aslında akıllı mı akıllı ama gören, bilenlere yaptığı davranışları farklı geldiği için adının önündeki “deli” lakabıyla anılan sevimli mi sevimli bir kız çocuğu yaşarmış.

Deli Ayşe’nin, maddi durumları pek iyi olmayan ailesi, evlerinin çevresindeki çalı ve süpürge otlarını toplayarak süpürge yapıp satarlarmış. Deli Ayşe ve arkadaşları da, okuldan çıktıktan sonra ailelerine yardım etmek için etraftan bulabildikleri çalı ve süpürge otlarını toplarlar ve süpürge yapmaları için ailelerine verirlermiş.

Günlerden bir gün, okuldan çıktıktan sonra Deli Ayşe ve arkadaşları annelerinden süpürge otu toplamak için izin istemişler.

-Anneciğim, arkadaşlarımla birlikte etrafta süpürge otu toplamaya gidebilir miyim?

-Kızım ama fazla uzaklaşmayın hem de geç kalmayıp eve erken dönün tamam mı?

Deli Ayşe ve 15-20 arkadaşı annelerinden bu şekilde izin aldıktan sonra birlikte şarkılar türküler söyleyerek süpürge otu toplamaya başlamışlar.

-Lay, lay, lay. Ne güzel şey arkadaşlarla bir arada olmak, oyunlar oynamak. Lay, lay, lay.

Bu şekilde hem eğlenip hem de iş yaparak zamanın nasıl geçtiğini unuttukları gibi üstüne bir de evlerinden çok uzaklaşmış olmasınlar mı?.. Bu durumu ancak gün kararmaya başladığında fark etmişler ama zaten hem evlerinden uzaklaşmış hem de geç kalmış olmuşlar…

-Haydi, hemen evlerimize dönelim…

Deli Ayşe böyle der demez herkes koşarak geldikleri yoldan geriye koşmaya başlamışlar. Başlamışlar, başlamışlar ama bu arada hava tamamen kararmış ve nereye gideceklerini bilemez olmuşlar. Bir yandan ailelerinden işitecekleri azarları düşünürken, bir yandan da bulundukları yerden evlerine nasıl döneceklerini düşünmeye başlamışlar.
O gece evlerine ulaşmanın imkânsız olduğunu anlayan Deli Ayşe bir şeyler yapmak gerektiğini düşünerek:

-Şuradaki yüksek ağaca çıkalım hemen ve yakınlarda bu gece kalabileceğimiz bir ev var mı bakalım demiş.

Bu fikri ikiletmeyen Deli Ayşe’nin arkadaşlarından bazıları hızla ağaca tırmanarak etrafta yardım isteyebilecekleri insanların yaşadığı bir ev aramaya başlamışlar. Aramışlar, aramışlar ama etrafta en ufak bir yaşam izi yokmuş. Birden içlerinden birisi:

-Hey, orada bir ışık görüyorum diyerek uzaktaki bir yeri işaret etmeye başlamış heyecanla.


Deli Ayşe başta olmak üzere hemen herkes hızla ağaca tırmanıp arkadaşlarının işaret ettiği yere bakmışlar ve evet, çok uzakta bir yerde bir eve ait olduğunu tahmin ettikleri bir ışık görmüşler. Deli Ayşe hemen,

-Haydi, oraya gidip bu gece evlerinde kalmak için izin isteyelim demiş.

Deli Ayşe ve arkadaşları yönlerini kaybetmemeye çalışarak hızlı hızlı yürüyerek ışığı gördükleri yöne yürümeye başlamışlar.

Yürümüşler, yürümüşler, dere tepe düz gitmişler ve sonunda uzaktan gördükleri ışığın geldiği evin yakınına gelmişler.

Ama o da ne? Bu evin kocamaaan bir kapısı, çok yüksek duvarları, kocamaaan pencereleri varmış. Bu evin ölçüleri kendi evlerinin ölçülerine hiç benzemiyormuş.

-Kapıyı çalmadan önce şu pencereden içeriye bakalım da bu büyük evde nasıl insanlar yaşıyormuş öğrenelim demiş Deli Ayşe.

Dikkatli olmak gerektiğini kabul eden arkadaşları hemen pencerenin dibinde birbirlerinin omuzlarına basarak pencerenin dibine kadar yükselmişler. Arkadaşlarının üstüne en son tırmanan Deli Ayşe de pencereden içeriyi görebilecek bir yüksekliğe ulaşmış ve kendisini iyice gizleyerek kenardan içeriye bakmış. Bakmış bakmış ve bir de ne görsün? Kocamaaan bir Dev, ağzında bir sakız çiğneyerek kocamaaan ocaktaki kocamaaan bir kazanda çorba yapıyormuş. Bir yandan çorbayı karıştırıyor, bir yandan da cakkıdı, cakkıdı ağzındaki sakızı çiğniyormuş.

Bu durumu gözleri şaşkınlık ve korkuyla açılmış bir halde gizlendiği yerden izleyen Deli Ayşe, olduğu yere korkuyla daha bir sinmiş.

Birden Dev ağzındaki sakızı karıştırdığı çorba kazanının içine düşürmüş. Ve çılgın gibi bağırmaya başlamış.

-Gırrr, ne bu şimdi, ne yapacağım ben sakızım olmadan?

Bunu gören Deli Ayşe’nin aklına bir fikir gelmiş. Aşağıya inerek arkadaşlarını toplamış ve gördüklerini anlatmış. Herkes korkudan tir tir titreyerek birbirine sarılmış. O akşam dışarıda soğuktan donmamak ve biraz dinlenmek için bir yerlerde kalmaları gerektiğini arkadaşlarına tekrar hatırlatan Deli Ayşe arkadaşlarına, Dev’in sakızını çorbanın içinden çıkarmaları karşılığında evde kalmalarını isteyebileceklerini söylemiş.

-Bunu nasıl yapmayı düşünüyorsun diyenlere de, aynen pencerenin altında yaptıkları gibi, çorba kazanının dibinde de birbirlerinin omuzlarına basarak kazana ulaşabileceklerini ve kepçeyi kullanarak da sakızı çorbanın içinden çıkarabileceklerini anlatmış.

Çok korktukları halde, başka çareleri olmadığını anlayan ve Deli Ayşe’nin planını mantıklı bulan arkadaşları evin kapısını çalmaya karar vermişler.

Yine pencerenin altında olduğu gibi, birbirlerinin omzuna basarak ve en üste de Deli Ayşe’yi çıkararak evin kapı tokmağına ulaşmışlar.

-Tok, tok, tok.

Gecenin bir vakti kapısının çalmasına çok şaşırsa da Dev kapıyı açmış. Açmış, açmış ama karşısında kimseyi görememiş.


-Heey, buraya bak, biz buradayız.

Dev sağına bakmış, soluna bakmış, en sonunda aşağıya bakınca Deli Ayşe ve arkadaşlarını görmüş.

-Ne var, ne istiyorsunuz diye gürleyen Dev’in karşısında çok korkan ama bunu belli etmeyerek sakin görünmeye çalışan Deli Ayşe,

-Şey, biz annelerimizin sözünü dinlemeyerek oyuna daldık ve evlerimizden çok uzağa geldik. Bu gece kalacak bir yer arıyoruz. Acaba biz sizin sakızınızı çorbadan çıkartırsak, bu gece evinizde kalmamıza izin verir misiniz diyerek kendilerini tanıtmış.

Dev de:

-Ben bunlara izin vereyim. Hele bir sakızımı çıkarsınlar sonra bunları kandırır, hepsini yakalar yerim diye düşünmüş.

-İyi öyle olsun, haydi içeriye girin de sakızımı çorbadan çıkarıp bana verin demiş.

Deli Ayşe ve arkadaşları biraz korkarak ama geceyi geçirecekleri bir yer bulmanın sevinciyle daha çok coşkuyla Dev’in evine girmişler ve çorba kazanının dibinde her zaman yaptıkları gibi, birbirlerinin omuzlarında yükselip, Deli Ayşe’yi de en üste çıkarmışlar. Deli Ayşe kocaman kepçeyi eline almış ve kazanda sakızı aramaya başlamış. Aramış, aramış, en sonunda sakızı bularak kepçeyle çıkarıp Dev’e vermiş.

Dev sakızına kavuşmaktan çok mutlu olmuş fakat bu arada sürekli Deli Ayşe ve arkadaşlarını nasıl yapıp edip yemenin planlarını da yaparmış.

-İyi, sağ olun çocuklar. Bu gece burada kalabilirsiniz, size kalacağınız yeri göstereyim demiş.

Evin yanındaki ahıra geçip zaman zaman hayvanlarını cezalandırmak için kullandığı büyük bir kafesi alarak eve dönmüş ve birden Deli Ayşe’nin arkadaşlarını yakalayıp içine atmaya başlamış. Bunu gören Deli Ayşe ve arkadaşları Dev’in elinden kurtulmak için, çığlıklar atıp ağlayarak çil yavrusu gibi kaçışmaya başlamışlar. Ama sonunda Dev hepsini teker teker yakalamayı başarmış. Dev’in elinden kurtulmayı başaran sadece çok iyi saklanmış olan Deli Ayşe olmuş.

Dev, kendisi gibi çok büyük olan kafesi, içinde Deli Ayşe’nin arkadaşları olduğu halde, kalın bir iple ahırının tavanına asmış ve onları da içine atacağı lezzetli bir yemeği yapmak üzere eve dönmüş.

Bu arada Deli Ayşe evde saklandığı yerden çıkıp ahırda arkadaşlarını görebileceği bir yere girip saklanmış. Dev eve döner dönmez fazla zamanlarının olmadığını tahmin ederek hemen ahırdaki birinci kata çıkan Deli Ayşe, oradan bulduğu bir iple arkadaşlarının kapatıldığı kafese atlamayı başarmış.

Deli Ayşe, kafesin kapısını açmış ve tüm arkadaşlarını teker teker kendisinin geldiği yoldan göndererek kurtarmış. Deli Ayşe’nin kaçıp kurtulabileceği halde, kendilerini kurtarmak için hayatını tehlikeye attığını gören arkadaşları, sevinçle:

-Yaşa Deli Ayşe, dünyanın en iyi arkadaşısın… sözleriyle Deli Ayşe’ye sarılmışlar.

Deli Ayşe arkadaşlarına hemen kaçabileceklerini, ama Dev’in mutlaka kendilerini bulmak ve tekrar yakalamak için peşlerine düşeceğini söylemiş. Bu durumda biraz zaman kazanmak ve kendilerinin kafeste olduğunu sanması için ne yapmaları gerektiğini düşünmüşler ve ahırdaki hayvanlardan en küçüğü olan danayı kafese koymuşlar. Hep beraber halata asılarak tekrar kafesi tavana doğru yükseltmişler ve hep beraber evlerinin olduğu yöne doğru koşarak kaçmaya başlamışlar.

Bu arada Dev, ocakta hazırlamakta olduğu yemeğe çocukları atmasının zamanı geldiğini düşünerek ahıra dönmüş ve eline geçirdiği büyük bir sopayla kafese hızla vurmuş. Tabii içerden acıklı bir,

-Mööööö… sesinden başka bir ses gelmemiş.

Dev bu işe şaşırmakla birlikte, vurduğu sopanın etkisiyle kafesin içinde olduğunu tahmin ettiği çocukların bu acıklı sesi çıkardıklarını sanmış ve

-Sizi danalar gibi böğürttüm müüüü?  diyerek kafese yeniden çok sert bir sopa daha vurmuş. Kafesten yine,

-Mööööööööö… diye öncekinden daha acıklı ve uzun bir ses gelmiş.


Yaptığı zalimliğin işe yaradığını düşünen Dev kafese öncekilerden daha şiddetli bir sopa sallamış ve,

-Sizi danalar gibi böğürttüm müüüü? demiş.

Bu şekilde Dev’in kafese vurması ve içeriden canı yanan dananın bağırması ile geçen bir süreden sonra kafesten artık Dev’in vurmalarına karşılık herhangi bir ses gelmez olmuş.

Dev, artık kafestekilerin yemeğe konulmaya hazır olduklarını düşünerek keyifle kafesi bir açmış ki ne görsün? Kafeste kendi danası öylece yatıyor. Durumu anlayan Dev,

-Eyvah ben ne yaptım? diyerek bağırmaya başlamış. Hemen arkasından,

-Dur bakalım, bunu yapsa yapsa Deli Ayşe yapar. Ben de senden danamın intikamını almaz mıyım, sen görürsün şimdi diyerek Deli Ayşe ve arkadaşlarını yakalamak için, kaçtıkları yöne doğru hızla koşmaya başlamış.

Deli Ayşe ve arkadaşları canlarını dişlerine takmış tüm güçlerini kullanarak koşmaktaymışlar. Ama Dev onlardan kat kat büyük ve güçlü olduğundan, onlar on adım attıklarında Dev’in sadece bir adımı kadar mesafeyi koşmuş oluyorlarmış. Böylece ahırda dana ile ne kadar oyalanırsa oyalansın, Dev onlara yaklaşmaktaymış.

Dev’in peşlerinde olduğunu arkalarından yaklaşmakta olan büyük gürültüden anlayan Deli Ayşe arkadaşlarına bir yandan koşarken bir yandan durmamaları için cesaret vermekteymiş:

-Haydi arkadaşlar, az kaldı sabah olmak üzere ve evlerimize şu önümüzdeki nehri geçtiğimizde ulaşacağız, dayanın.

Bu şekilde aralarındaki mesafe kapansa da nehre kadar Dev kendilerini yakalamadan ulaşmayı başarmışlar. Nehrin kenarında hep beraber elele tutuşarak saymışlar,

-Bir, ikiii, üüüüüç.

Ve hep beraber birbirlerinden aldıkları güçle karşıya atlamayı başarmışlar.

Tam bu sırada arkalarına dönüp baktıklarında, az önce kendilerinin bulunduğu nehrin diğer tarafına Dev’in ulaştığını, gözlerinden öfkeden neredeyse alevler çıkmakta olduğunu görmüşler.

Dev, onların nehrin karşısına geçmiş olduklarını görünce nehir onun için bile çok geniş ve akıntısı çok güçlü olduğu halde öfkesinin de etkisiyle,

-Onlar geçebildiğine göre burası bana vız gelir demiş.


Ve o kendisinden kat kat büyük ve kat kat güçlü nehri hiç önemsemeden karşıya atlamış. Ama bu küçümsemesinin cezasını karşı tarafa Deli Ayşe ve arkadaşlarının yapabildiğini yapamayarak ve ulaşamayarak,

-İmdat, imdat diye nehrin aktığı yöne doğru bağırıp gözden kaybolarak ödemiş.

Deli Ayşe ve arkadaşları nehrin geçtikleri tarafta, evlerine gelmeyince onları geceden beri aramakta olan anne ve babaları ile karşılaşmışlar. Sevinçle birbirlerine sarılmışlar, Deli Ayşe ve arkadaşları bir daha asla anne ve babalarının sözünden dışarı çıkmayacaklarına yeminler etmişler, hatalı olduklarını söyleyerek özür dilemişler. Anne ve babaları da onlara tekrar sağ salim kavuşmalarının daha önemli olduğunu ve onları affettiklerini söylemişler. Sonuçta bu korku dolu geceyi arkalarında bırakarak, hep beraber neşe içinde evlerinin yolunu tutmuşlar.